Deizmde Tanrı Dualara Karşılık Verir Mi?
Kayseri’nin Rüzgârında Bir Yalnızlık
Günlerden bir gün, Kayseri’nin soğuk rüzgârları yüzümü kavururken, eski mahallemizde bir köşe kafede oturuyordum. Yağmurun içindeki o ince ince yavaşlayan damlalar, penceremdeki camlara vurdukça, içimdeki bir şey de boğazıma takılıyordu. Zihnimde her şey bir bulanıklığa dönüşmüştü. Yalnızdım. Ve biraz da kaybolmuş hissediyordum.
Beni ne rahatlatıyordu, ne de bir yol gösteriyordu. Her şey bana yabancıydı; belki de son zamanlarda kendi ruhum bile yabancıydı bana. Fakat, bu duyguların nedenini tam olarak çözemedim. İçimde bir soru vardı, ardında bir huzursuzluk… “Deizmde Tanrı dualara karşılık verir mi?”
Bir Soru ve Bir Yalnızlık
Çocukluğumdan beri, insanlar Tanrı’ya dua ederken hep bir cevap beklediklerini söylerlerdi. Hangi inançtan olursa olsun, Tanrı’nın bize karşılık vermesini umut ederdik. Ama ya bir cevap yoksa? Ya Tanrı bir bakıma evrende bir mekanizma olarak kalıyorsa, ama biz, sadece bekliyor ve isteklerimizi dua diye dile getiriyorsak?
İçimdeki bu belirsizlik, bir türlü içimi rahatlatmadı. Gözlerim pencereye yöneldi, dışarıdaki insanlar birbirine selam verip geçerken, ben bu yalnızlığımda kendi sorularıma gömülüyordum. Kafamda hep bir düşünce vardı: Tanrı, evet, var mıydı? Ama bence o sadece var olan bir güçtü. Zihnimi böyle şekillendirdikçe, kalbim hep bir soru işaretiyle doluyordu: Duaları duyuyor muydu?
Ve yine de belki de Tanrı, her şeyin dışında bir yerde duruyor, tüm evreni yaratan bir güce sahipti ama bize yanıt vermek gibi bir niyeti yoktu. Çekip gittiği bir köşede, bizim dualarımızı görmüyordu belki de.
Bir Dua ve Umut
Bir sabah, gözlerimi yeni açarken bir şey hissettim. O an içimdeki boşluk, yerini bir parça huzura bırakıyordu. Uykusuz geçen gecelerin ardından, güneş yavaşça o odağa vuruyordu. O güneş ışığında sanki bir şey değişmişti. Bir şeyin içinde bir şeyin var olduğunun farkına varıyordum.
“Peki, ya dualarım?” diye düşündüm. Tanrı’ya her zaman dua etmiştim. Kimi zaman hayatımın bir anlam kazanmasını, kimi zaman sadece bir umudu istedim. Ama ya Tanrı, beni duymuyorsa? Ya da daha da kötüsü, duymak istemiyorsa? İki yol vardı, birinde karanlık, diğerinde ise bir umut ışığı…
Bir gün, Kayseri’nin taş sokaklarında yürürken, karşımdan gelen bir adamın elinde eski bir dua kitabı gördüm. Kitap, hırpalanmış, sayfaları sararmış bir haldeydi. Adam, onu tam önümden geçerken bir an yere düşürdü. Hızla eğilip kitabı aldım ve adama verdim. Adam gözlerimi derin bir şekilde taradı, sonra bir gülümseme yerleşti yüzüne. O an, Tanrı’yla bağlantıyı bir şekilde hissedebileceğimi düşündüm. Tanrı belki de her şeyin içinde gizliydi. O kitaptan alınan bilgi, o bakış, belki de bir işaretti.
Düşüncelerim o kadar karışıktı ki, yine de bir şey vardı: Umut.
İçindeki Cevap: Tanrı’ya Duyulan Güven
Ertesi gün sabah, güneş yine aynı şekilde doğarken, içimde bir huzur buldum. Belki de Tanrı gerçekten evreni yaratmıştı, ama bizim dualarımıza doğrudan bir cevap vermek gibi bir amacının olmadığını kabullendim. O zaman, sadece hayatı, kaderi ve evreni kabul etmek gerektiğini fark ettim.
Yavaşça, Tanrı’yla bağlantıyı hissetmek, dualarımıza yanıt aramaktan daha önemli hale geldi. Belki de Tanrı’nın sessizliği, bana içsel bir güç veriyordu. Benim sorum, dualara yanıt almak değildi. Sadece, o güçle daha barış içinde olmalıydım. İçimde bir sakinlik, bir denge vardı. Bu da bence yeterdi.
Sonuçta, Tanrı’nı Duyduğumda
Kayseri’nin o rüzgârında, yalnızken, sessizliğin içinde Tanrı’yı duydum. Ama belki de duyduğum şey, Tanrı’nın bana verdiği bir yanıt değildi. İçsel bir ses, bir rehberdi. Herhangi bir duala karşılık vermedi belki ama bir şeylerin düzeleceği hissini yavaşça kalbime bıraktı.
Deizmde Tanrı, dualara doğrudan karşılık vermez belki ama bir şeylere inanmanın, bir şeye güvenmenin gücü vardır. Ve bu güç, her zaman bizde bulunur. Tanrı’yla olan ilişki, belki de bunun farkına varmakla başlar: Sessizliğin içinde, cevaplar bizdedir.